Öğretmenlikte şükür Dönemi ve Kralın Soytarıları

Türkiye’deki öğretmenler örgütlenerek hak aramaya yasal mevzuatı beklemeksizin başlamışlardır. Birlik ve derneklerden sendikaya geçiş sancılı olmuş, büyük bedeller ödenmiş ancak grevli toplu sözleşme hakkı halen alınamamıştır.

Olağan evrimini tamamlayamamış kamu sendikacılığı olağan dışı bir gerileme içine girdi. İş kolundaki sorunlar yerine siyasete taraf olunması buzdağının görünen kısmı. Çoğu eğitimcinin farkına varamadığı, sendikaların da görmezden geldiği şey, temsil edilecek olan kitlenin nitel olarak değiştiğidir.

Sendikaların kendi hedef kitlesi üzerine nesnel ve eleştirel yaklaşmasına ülkemizde pek rastlayamıyoruz, neredeyse eşyanın tabiatına aykırıdır.  Tabana yönelik anketlerde genellikle ekonomik durum ve özlük haklara yönelik ölçme araçları tercih edilir. “kendinizi yeterli buluyor musunuz” ya da “psikolojik olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız” benzeri soruların yanıtlarından korkulur. Bu soruları özlükle ilgili konularla birlikte sorma cesareti olan bir sendikanın yöneticisi olarak söyleyebilirim ki; öğretmenlerin genel psikolojisi kendi nitelikleri üzerinde durup düşünemeyecek kadar bozulmuş durumdadır. Çözülmeden çoğalan sorunlar insan algısını, beklentilerini ve tercihlerini belirler. Ne yazık ki bugünkü tercihlerimiz de yarın karşılaşacağımız manzarayı belirliyor.

Artık idealizmin doruğundayken, mezun olur olmaz tüm donanımını öğrencilerine aktarmaktan gayrı bir kaygı taşımayan öğretmenlerimiz yok. Onlar şimdi KPSS için dershane aramaktalar. Öğretmen adayları daha üniversitedeyken başlarına gelecek kıyım malum olduğu için alan dersleri ve hatta uygulama eğitimleri geçiştirilmektedir. Hem üniversite hocalarının hem de öğretmen adayının kafasında diploma sonrası yapılacak alan dışı seçme sınavı olduğundan o ana kadarki hayati dönem ıskalanmaktadır. Öğretmen seçme-yerleştirme politikaları öğretmen niteliğindeki deformasyonun nedenidir. Mesleki donanımı ve öğretmenlik nosyonuna sahip olup olmadığı taraflarca sorgulanmadan “mezunların hakkından KPSS gelir mantığı” yerleşmiş durumdadır. Oysa, öğretmen yetiştiren kurumların niteliği bizim eğitime dair tüm sorunları çözmeye başlayacağımız noktadır.

Süreç içinde tamamen edilgen olan öğretmen adayı sözleşmeli de olsa öğretmen olduğunda geçici bir tatmin yaşayabilir. Bu rahatlamanın kaynağı ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmenin varlığıdır. Çok kısa bir sürede tedavi olma, aile kurma hakkı dahil tüm insani ve mesleki ihtiyaçların kadrolulardan eksik olduğunu fark eden sözleşmeli öğretmen, şükürle öfke arasında arafta kalır. Bu dönemde sözleşmesinin iptali endişesi ya da rahat ettirilmesi rüşvetiyle bazı sendikalara yönlendirilirler. Sözleşme ayıbının sahibiyle hareket eden yandaş yapılara üye olarak hak kazanmayı beklemek tekeden süt sağmaya benzer. Bu günkü sendikal yetki manzarasına bakınca sistemin kendi kurbanın kanıyla beslendiği görülecektir. Oysa, kralın soytarılarını ayıplarıyla ve krallarıyla baş başa bırakmanın vakti çoktan gelmiştir.

Sözleşmeliyken kadroya geçebilen şanslı azınlık, ilk önce o dönemdeki hizmetine rağmen stajyer sayılmanın şokunu yaşar. Bazılarının, yeni pozisyona alışmaya çalışırken sözleşmeli öğretmenlere duyarsızlaştığı görülür. Artık kadroya sahip olduğu için yer değiştirebilmenin, idareci olabilmenin koşullarını öğrenmesi gerekir. Kadrolu öğretmen ücretsiz tuttuğu nöbetten, ek ders ücretinden, maaşından şikayet edecek olsa aklına ayda 400 Liraya çalışan ücretli öğretmenler gelir. Tayin isteyecek olur, yıllardır eşinden ayrı çalışan sözleşmelilerle kıyaslanır. Yöneticiliği engellenir, “en azından kadrolusun” derler. İlaç ve tedavi ücretleri belini büker, iş aktinin feshedilmediği ile avunur…

KPSS, ücretli veya sözleşmeli kölelik icat edilirken hesaplanmış mıydı bilmem ama bu garabetlerin bedelini toplamda kadrolu öğretmenlere ödettiler. Skalada tepeye yerleşmiş gibi duran en kalabalık öğretmen grubu, alt basamaklara itilmiş olanlar emsal gösterilerek kanaatkar olmaya zorlanıyor. Her türlü sorun tıpkı her bir öğretmen gibi özel ve önemliyken sürekli erteleniyor. Genel istihdam politikaları ışığında bakanlığın kadroluya yaklaşımı “dua et sözleşmeli değilsin”, sözleşmeliye çaldığı türkü “şükret atandın” şeklinde. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek tam da bu işte.

Bizi birbirimize emsal göstererek temel haklarımızı tırpanlayanlara karşı yapılacak tek şey var; atanamayanı, ücretlisi, sözleşmeli ve kadrolusu tüm öğretmenlerin örgütlenerek hak araması. Sonuçta zaman ya da şans bizi bir üst kamaraya taşısa da hepimiz aynı gemideyiz ve bu gemi fena halde su alıyor.

Cansel Güven

 

 

 

 

X