Torba Yasa ile birlikte sendikal hayatta radikal değişiklikler oluyor. En çarpıcı değişiklik ise sendikalı olmanın adeta mecbur kılınmasıdır.
Sendika üyelerinin maaşlarına her ay 5 Lira olarak yansıtılan, daha sonra 10 Liraya yükseltilen sendika ödeneği Anayasa Mahkemesine taşınmış ve iptal edilmişti. Bu önemli gelişme internette 100.000 kadar sayfada yer alırken, AES dışında hiçbir sendikanın haberleştirmemesi, olumlu karşılanmaması anlamlıdır. Sendikalara soğuk kesimi aidat ısmarlayarak üye yapma çabası “toplu görüşme pirimi” ile geri döndü. Buna göre kesinti miktarına bakılmaksızın her üyeye her üç ayda 45 Lira ödenecek. Bu durumda “at şu imzayı, nasıl olsa devlet ısmarlıyor” dönemine geri dönmüş bulunuyoruz.
Sendikalı personel sayısının çağdaş ülkeler ve AB ortalamasına yükseltilmesi için üye olacak kişiye verilen maddi katkı, tabir-i caiz ise rüşvettir. Böylece memur bir sendikaya üye olarak hiçbir külfete katlanmamakta, hatta üstüne para almaktadır. Böyle gerçekleşen bir örgütlenmede, üyenin sendikasına hesap sorması, aidatının akıbetini araştırması da önlenmiş olacaktır. Devletin ısmarladığı sendika üyeliği naylon evlilik gibidir. Hangi sendikaya üye olduğunu bilmeyen, istifa edip etmediğini hatırlamayan, sendikalara küsen ama yanlışları düzeltme adına istekli olmayan üyeler böyle dönemlerde artmış, sendikaların sorumluluğu azalmıştır.
Sendika aidatlarının elden toplandığı dönemi özlüyor değiliz ancak, o zor günlerde şimdikinden daha az sayıda üyeyle daha büyük haklar kazanıldığını da kabul etmek gerekir. Örgütlülük ve eylem boyutuyla, emek veren, aidat veren üyenin, bir zümreye aitliği daha güçlü ve gerçekti.
Diğer bir değişiklik de sendikasızların hak satın almaya zorlanmasıdır. Bu güne kadar sendikalı olsun olmasın tüm kamu çalışanlarını kapsayan toplu görüşme kazanımları artık yalnızca sendika üyesi olana yansıtılacak. Herhangi bir sendikaya üye olmayanlar ise ilgili hakları satın almak zorunda kalacak.
Pek çok Avrupa ülkesinde de benzer uygulamalar bulunmasına rağmen ülkemiz için oldukça yeni olan bu uygulama ile henüz %50 lerde olan sendikalı kamu çalışanı oranının artacağı bir gerçektir. Aslında sendikalı olanların sendika üyesi olmayanlarla aynı şekilde değerlendirilmesi adil bir durum değildir. Aidatını ödeyen, sendikal çalışmalara, eylemlere katılanlara gelişmiş ülkelerde pozitif ayrımcılık yapılması olağan bir yasal durumdur. Sıkıntılı konularda eylem yapan, hukuksal mücadele ve danışmanlık veren, hükümet üzerinde baskı oluşturan sendikalar bunu üyelerinden aldıkları güçle yapmaktadırlar. Üyeden kaynaklı güç, kazanıma dönüşmekte üye olmayana da yansımaktadır. Bu gerekçeyle pek çok ülkede sendikal kazanımlardan yararlanmak için ya üye olmak ya da tazminat ödemek gerekmektedir.
2011 Toplu sözleşmelerinde ilk defa tüm kazanımlar yalnızca sendika üyesi olanlara yansıtılacak. Bu kazanımlar tayinden, izne, maaştan, disipline kadar geniş yelpazede de olabilir. Herhangi bir sendikaya üye olmayan memurlar ise bir yıllık sendika aidatının 2/3 ünü dayanışma aidatı olarak ödemek zorunda bırakılacak.
Sendikalı olana ödediği aidattan fazla para ödenmesi, sendikalı olmayandan ise aidat alınması ile her memur bir sendikaya üye olmak zorunda bırakılmıştır. Türkiye’de sendikal örgütlülüğün nitelik ve niceliğinin artması özlenen bir durumdur ancak zorla güzellik olmayacağını da biliyoruz. Hükümetimizin AB normlarını yakalama sevdası ile büyük sendikaların baskısı sonucu geldiğimiz durum şudur ki; “artık sendikalı olmayanı dövüyorlar”.
Cansel Güven