Kim Kimi Seçiyor?

 

Artık dört yılda bir yapılan genel seçimlerde kimin seçici, kimin seçilen olduğu tartışma götürür. Önümüze konan seçim beyannamelerine, atılan nutuklara bakıp seçmen olduğumuzu düşünüyoruz ancak bizler seçilenleriz aslında…

Ticari kuruluşların piyasaya sürecekleri ürüne dair pazar araştırması yapması gibi her partiyle yoklanıyoruz. Müşteri profili geniş firmalar beşikteki bebeden dedeye, her yaştan, her beğeniden müşteriye göre mucizeler hazırlar, romatizmadan nezleye, nazar ve obeziteye iyi gelen geniş spektrumlu ürünlerini satışa sunarlar. Her derde deva, her eve lazım ürünlerin kalitesi tartışılsa da satış potansiyelleri yüksektir.  Yalnızca el sabunu satıyoruz, o da kadınlar içindir dediğinizde satış rekorları kırmanız beklenmez oysa ki. Uzmanlaştığınız, en iyisini ürettiğiniz kadın el sabunu popülasyonun yarısı olan kadınlarca ciddiye alınmayabilir, kendi elinizi yıkarsınız. Sınıf siyaseti, etnik milliyetçilik yapan partilerin durumu işte buna benzer.

Bugünlerde yine vitrindeyiz. Kimliğimiz, kökenimiz, cinsiyetimiz, işimiz-işsizliğimiz hatta inancımızla piyasa yapıyoruz. Aralarında tercih yaptığımızı, seçip elediğimizi düşündüğümüz partiler tarafından çoktan seçildik oysa. Birden fazlasının hedef seçmeni isek (az liberal, bir parça demokrat, ortalama muhafazakar, çokça cahil) paylaşılamıyoruz. Kavga kıyamet bizim üzerimizden kopuyor.

Pazar hedefi geniş, her derde deva partilerin mucizevi ürünleri ister kaynat iç, ister sürün gez ilaçları sırf bizim için. Satış sonrası garanti ve servis hizmetinin olmadığı bu satışta akla ziyan promosyonlar var. Biri makarna veriyorsa diğeri üzerine kıymalı sos ekliyor. Kömürü beğenmeyene doğalgaz sobası, kartın yeşilini az bulana hilallisi, oklusu gırla. Seç, beğen, al…

Ortalama bir seçmen değilseniz, yalnızca size ve zümrenize, sadece seçim dönemlerinde yönelen ilgiyle ilgilenmiyorsanız vay halinize. Ürünü çıktığı tezgahla birlikte değerlendiren, yarına dair öngörüleri dünkü tecrübelerle şekillendiren biri makbul seçmen değildir. Tezgahını daha yükseğe kurmuş, tumturaklı manilerle üst perdeden çığırtkanlık yapan satıcılar kandıramaz onları. Neden diye sorar, nasılını araştırır, garantisini arar, evirir-çevirir hatta koklar. Pazardan kimi defa eli boş, çoğu zaman da içini tam sinmemiş kötünün iyisi malla ayrılmış olanlar bu gruptandır.

Kurulan her parti kendi seçmenini, hedef kitlesini seçer. Biz zavallı faniler de dört yılda bir bizi seçenleri seçeriz.

Yine panayır yerine döndü memleket. Vitrinler, tezgahlar arasında dolaşıp partimizi arıyoruz. Kulağımıza çalınan çığırtkan sesleri bize adımızı, inancımızı, umudumuzu, tam da duymak istediklerimizi ünlüyor. Kendi kavalcısının peşine düşmüş fareler gibi usulca yürüyoruz seçimimize (?) doğru…

Yönetme iradesini arada bir oy vermekle sınırladığımızdan beri pazarlarında alınır satılır olduk. 12 Haziranda oy vereceklerimiz bizi çoktan seçmiş, beğenmiş. Alan, satan hayır etsin de ucuza gitmesek bari…

Cansel GÜVEN

 

 

 

 

 

 

 

X