2011 YGS sonrası şifreleme skandalıyla çalkalanan eğitim gündemi bize çok şey anlatıyor. ÖSYM özelinde tavan yapan güvensizlik, aslında devlete duyulan güvensizliktir.
Güven duygusu zor kazanılan, kolayca kaybedilen bir değer. 1.700.000 genç, onları 12 yıl boyunca okullara, dershanelere gönderen aileler üniversite sınavının ilk aşamasında duvara tosladı. Aralarında kafası tamamen rahat ve aydınlık olan bir kişi bile olduğunu sanmıyorum.
İstanbul Eyüp’te en az yedi okulda yalnızca kız öğrencilerin sınava alınmasının üzerindeki şüpheler dağılmadan patlak veren şifreli kitapçık skandalı bundan sonra yapılacak sınavlara bile gölge olur. En güvenilir kurumlar arasında yer alan ÖSYM’nin güven endeksinde hızla irtifa kaybetmesi sevinilecek bir durum değildir. Eğitimde eşitliği göremeyenlerin sınavda eşit olarak değerlendirilmesi tartışmalıdır ama artık güvenlikli bir sınavda aynı sınamaya maruz kalma şansımız da kalmadı.
ÖSYM Başkanı Ali Demir’in sınava ilişkin açıklamalarını pek çok uzman ve akademisyen gibi ben de bilimsel ve nesnel bulmadım. Bana göre 1.700.000 kitapçık ve yanıt açarı tek tek incelenmeden sızma, torpil yoktur denemez. Merkezin sitesinden yayınlanan kitapçıkların iller bazında eksik olması zaten bu incelemenin de engellendiğini gösteriyor.
Emekli ÖSYM Başkanı Sayın YARIMAĞAN’nın basına yansıyan açıklamaları da var olan endişemizi arttırdı. Başkanın 8 aydır susmak zorunda kaldığını ve korktuğunu itiraf etmesi bile tehlikenin büyüklüğünü göstermektedir, güvenlik hizmeti ihalesinin iptali de ayrıca soruşturma konusu olmalı, soruşturmanın selameti açısından yetkililer açığa alınmalıdır. Bir eğitim fakültesinde okumuş sıradan bir öğretmenin bile test tekniğine ilişkin temel bilgilere sahip olduğu düşünülürse sınav tekniğine ilişkin yanlışlar daha dikkat çekici oluyor. Şıkların sayısal değerlerden oluşturduğu sorularda sıralamanın büyükten küçüğe ya da küçükten büyüğe göre sıralanması bir kaidedir. Adaya göre, adama göre sıralama yapmak en basitinden bilimsel değildir, suistimal ihtimalini de güçlendirir.
ÖSYM’nin geçmişinde 10 kitapçık türü ile yapılan sınavlar, 10 çeşit yanıt anahtarı ile değerlendirilirdi. Her adaya farklı kitap uygulaması güvenilirliği değil, iltimas ve torpili arttırır. Şeffaflık iddiasıyla kamuoyuyla paylaşılan kitapçıkların hangisinde şifreleme var, hangisinde yok bulmak samanlıkta iğne aramak gibidir. Bir hırsızlığa karışanın “benim kitapçığım şifreli” diye ilan etmesini bekleyemeyiz. Birkaç yüz ya da birkaç bin kişinin özel algoritmalı sorularla sınava girmiş olması mümkündür. Bir kişinin bile hile yapması tüm adayların sıralamasını değiştirecektir, bu yüzden sınavın iptalini bekliyoruz.
Yıllardır ÖSYM’nin hazırladığı sınavların soru kitapçıklarını basan METEKSAN tarafından yapılan açıklamadan, geçmiş sınavlardan farklı olarak tek kitapçığın kendi firmalarınca 1.700.000 adet türetilmesinin talep edildiğinin anlaşılması üzerine hayrete düştük. Bu açıklama gerçekse net bir suç duyurusudur, ÖSYM kendi sorumluluğunu ve görevini ticari bir firmaya devrederek görevi ihmal ve suistimal suçlarını işlemiştir.
Her sınav iptalin onarılmaz manevi zararlara, maddi kayıplara yol açar ancak, “olan oldu artık unutun, önünüzdeki diğer sınava bakın” diyemeyiz. Hırsızlanan şey bizim geleceğimiz, çocuklarımızın 12 yıllık emeği, ailelerin umududur. Adil olmayan bir sınavla geleceğimizi yönlendiremeyiz. Kaybolan güveni de yeniden tesis etmek çok zor ancak devletin güvenilir üniversiteleri ve bilimsel kurulları bu rezalete el koymalı, yeni ve bağımsız bir ekiple yola devam edilmelidir.
Cansel Güven
