Cemaat-ül Eğitim

Eğitimi yalnızca okullarda verilen bir “şey” sanıyoruz. En yalın tanımıyla davranış değişikliğine yol açan süreçtir eğitim. Doğumla başlar ölünce biter. Olumlanacak diye de bir kesinlik yok, birey birey değişiriz, toplum değişir, tarih değişir…

Cemaatlerin Osmanlıdan başlayıp Cumhuriyet döneminde yeraltına dalıp çıkan ama hep süregelen etkisini siyasette, güvenlikte, ekonomide, sağlıkta, adalette… velhasıl türlü hallerde gördük. Tamamı eğitim temelliydi. Eğitimdir ki ülkenin pas anahtarıdır, tüm kapıları onunla açarsınız. Tüm kapıları türlü cemaate ardına kadar açtık.

Eski fotoğraflara, tarihi film ve romanlara, uzunca yaşadıysanız anılara bakıp vay be diyorsanız aradaki fark eğitim. Yalnız resmi olarak kurgulanan değil ama mutlaka sistematik illa ideolojik olan eğitim. Cemaatlerin cami ve mescitlerden, Kuran kurslarından, mahallemizdeki komşu evlerden dernek ve vakıflara, oradan devletin tüm kurumlarına yolculuğu dolambaçlı, bazen hızlı bazen yavaş oldu ama sürekliydi. Adları, liderleri değişti menzil şaşmadı.

İnançlı insanların inandığı gibi yaşamasıyla açıklanacak bir masumiyet değil bu; inandıkları gibi yaşamamızı istediler. Bunun için güç gerekir, güçlenmek için örgütlülük, onun için para ve kutsallar elbet. Kutsallar bedavadır, maliyetsiz. Oradan başlarsanız güven oluşur, çünkü tartışılmaz. Din, Allah, Kitap, peygamber, namaz… tartışılır mı ki? Hele bu topraklarda… Dünyanın her yerinde ateistlerin dahi inanana saygıdan, hadi diyelim korkudan uzak durduğu “kutsallar”, kalabalıkları toplamak (örgütlenmek) için mümbit alanlardır.

Atatürk tekke ve zaviyeleri kapatıp İlahiyat eğitimini devletleştirdiğinde, kurduğu parti imam hatipleri açarken hep bu kaygı vardı. Cahil bırakılan, hurafelerle kandırılan halk dinini en doğru kaynaktan, öz dilinde, liyakatli insanlardan öğrenmeliydi. Osmanlının pek çok hizmet gibi eğitimi de iradesine teslim ettiği cemaatler Cumhuriyetle birlikte duvara tosladı. Kurtuluş ve kuruluş mücadelemize katkı sunan cemaat liderleri olsa da ekserisi özellikle tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla laik cumhuriyeti düşman addetmiştir. Devletle barışmaları ve açıktan siyasallaşmaları Demokrat Parti iktidarına denk geldi. 70 yıllık süreçte kah takıyye ile gizlice, kah açıktan hatta referans sayılarak siyasete, bürokrasiye, devletin kılcallarına yerleştiler.

Diyanetten çok milli eğitim kurumlarını tercih ettiler. Öğretmen yetiştirmek önemliydi, Kuran Kurslarıyla yetinmek olmazdı. Ülkeyi yönetecek kadrolar en zeki ve en sahipsiz bırakılmış çocuklarından özenle seçildi. Abla ve abilerin gözetiminde devşirildi, beyinler yıkandı. Yetmediği yerde kopya ve torpille, şaibeli mülakatlarla ön saflara itelendiler. Cemaat referansı olmadan atanmanın, görevde yükselmenin mucize sayıldığı günlerden geçtik. Bu torpilin gözümüze sokulması “sen de çocuğunu bizim dershaneye yolla, bize teslim et ki geleceğini garantiye al” demekti. Aynı dönemlerde müdür olmak isteyen, liyakatine de güvenmeyenlerin BİR-SENdikaya yığılması tesadüf değildir. Torpilin bedeli ödendi, cemaat ve vakıflar okullarımızda cirit attı, etkinlikler düzenledi, zeki çocuklar dershanelerine ve kolejlerine doğru ayıklandı. Direnç gösteren öğretmen ve idareciler eziyet gördü, bedeller ödedi. (15 Temmuz darbe girişimi ardından KHK larla ihraç edilen öğretmen ve akademisyenler arasında 15 Temmuz öncesi cemaatlere prim vermemiş hatta açıktan karşı mücadele vermiş nicelerini tanırız ki ironiktir).

Tarihimizin darbe kronolojisinde son halka bir cemaatin damgasını taşıyor. Beklenti ARTIK ders almamız yönünde. Manzara ise almadığımızın ispatı gibi. Ne izlerini sürebildik ne silebildik. Adlar ve kadrolar değişse de siyasetin dans etmeyi sevdiği, liderini yanına çektiğinde on binlerce müridin oyunu garantilediği bir sistem çünkü bu. Sol ideolojide dezavantaj gibi duran “çokça” sorgulamak bir yanda, merak etmenin bile suç sayıldığı kör taassup diğer yanda. Şüphe dinden çıkarır. Seni şüpheye düşürecekse o haberi izlemeyeceksin, şu gazete dışında okumayacaksın, bizimki dışında bir görüşe, yaşam formuna yaklaşmayacaksın. Ne diyorsak o! Siyaseten ne kadar kullanışlı değil mi? Ay’a dört şeritli yol yapmış kadar…

Yani ki eğildik, eğitildik. Sade okulda değil, önce fısıltıyla kulaktan kulağa. Sonra bedava dağıtılan yayınlarıyla, okullarıyla, televizyonlarıyla, maaşlı trolleriyle, bezirganlarıyla.

Eğitim davranış değişikliğine yol açan bir süreçtir demiştim. Davranışlar tekrarlandıkça pekişir, kalıcı olur ve hatta aktarılır sonraki nesile. Bağlanmış kolunu on yıllardır oynatamayan birine bale yaptıramazsınız, unutun onu. Düşünmeyi ve sorgulamayı günah bellemiş olanların iradesi de cemaatlerinin lideri kadar. Körpe nesiller içinse hala umut var. Başöğretmenin öğretisi bize yeter. Yeni nesilden yeniden başlayacağız…

Cansel GÜVEN

Eğitimci yazar

 

 

 

X