Anadilde Eğitim Talepleri ve Boykot Hakkında

Aralarında Eğitim-Sen’in de bulunduğu çeşitli STK ların Diyarbakır’da açıkladığı okulları boykot etme kararı, gerekçesi ve öngörülebilecek sonuçları açısından sendikamızca endişe ile karşılanmıştır.

Halen Anayasal güvence altında olan üniter devlet yapısı içerisinde eğitim ve öğretim bütünlüğü bir zorunluluk, bir hak, aynı zamanda bir gerekliliktir. Farklı anadillerin konuşulduğu bölgelerdeki çocuklarımızın yalnızca ilk ve orta öğretimleri değil, üniversite çağları ve kamuda alabilecekleri görevler düşünüldüğünde diğer etnik yapılarla“eşit” olmalarının tek koşulu resmi dilde eğitimdir.

Anadili öğrenme, konuşma özgürlüğünü sonuna kadar savunan AES, eğitim ve öğretim arasındaki farkı ayırt etmek istemeyen eğitim sendikalarının iyi niyetinden kuşkuludur.  Boykot kararını bile Kürtçe’nin iki ayrı lehçesiyle; Kurmanci ve Zazaki yazan STK lar, bu eğitimi yüzlerce değişik branşta ilk, orta ve yüksek öğretimde hangi lehçede, hangi akademik kadro ile vereceklerini açıklamak zorundadır.

Bölünmeye varacak bu tür uygulamaların sonucunda yalnızca bölgedekiler değil ülke genelindeki tüm Kürt çocukları mağdur olacaklardır. Anadilde eğitimi demokratik hak olarak görenlerin bu hakkı batıdaki Kürt çocuklarından esirgemeyeceği düşünülürse, üniversite eğitimi dahil 16 yıl Kürtçe’nin bir lehçesiyle eğitim alan, örneğin doktor olan birinin yalnızca kendi lehçesini bilen bir hastaya yardımcı olabileceği aşikardır. Bu durumda Batıdakiler ve Doğudakilerin aynı şehirlerde yaşamasının imkanı kalmayacaktır. Türkiye’nin her köşesinde birlikte yaşamaktan, akrabalık kurmaktan mutlu olduğumuz kardeşlerimize ve bize bundan büyük bir kötülük yapılamaz.

Bu güne kadar devletin her kademesine görev alan ve halen TBMM içinde ve bakanlık düzeyinde yüksek temsil gösteren Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, bunu resmi dilde aldıkları eğitime ve eşitliğe borçludurlar. Bizler bakanını, başbakanını tercümanla anlayan bir topluluğa asla dönüşmeyeceğiz. Aynı zamanda her bireyin etnik kökeni, dini inancından bağımsız olarak her kademede olmasını gerektiği ısrarını da sürdüreceğiz.

Boykotun demokratik bir tepki olarak kurgulanıp referandum sürecinde önemli oranda etkili kılınmasından sonra zafer sarhoşluğuna kapılan STK ların, bu defa çocuklarımız üzerinden siyasi eylem koymaya çalışmasını esefle karşılıyoruz. Bu yapılar içerisinde bir eğitim sendikasının da bulunması ayrıca üzüntü kaynağıdır. Eşitlikçi, çağdaş eğitim hakkından söz eden hiçbir zümrenin küçük çocukların -1 hafta da olsa- eğitim alma hakkını gasp etmesi kabul edilemez. Kendi kararlarını verme yetisinden yoksun olan evlatlarımızın yeni öğretim yılına, yaşıtlarından ayrışarak başlamaları travmatik bir durumdur. Hiç kimsenin hatta kendi ebeveynlerinin bile çocuklar üzerinde böyle bir hakkı yoktur.

Gerçek demokrasiyi ve özgürlüğü arayan yetişkinler örgütlenerek her türlü talebi hem söylem hem eylem boyutunda ortaya koyabilirler. Bizim temelden karşı olduğumuz şey çocukların siyasete alet hatta kurban edilmesidir. Bu boykota malzeme edilecek yavrularımızın durumu “taş attırılan çocuklar” gibidir. Her ikisinde de yönlendirilmiş ve edilgendirler.

Kimsenin kuşkusu olmasın ki; bugün okulları, üniversiteleri, devlet kurumlarını ayrıştırmaya kalkanlar bu sağlanırsa çocuklarını yine Türkçe eğitim veren kurumlara emanet edecektir. Bu güzel ülkede doğan her çocuğun bir birine karı-koca, öğretmen-öğrenci, bakan-memur olma hakkını ve ihtimalini harcamaya hakkımız yok. Velilerimizin tercihlerine göre seçmeli dersler yardımıyla her dilin okunup yazılmasını sağlayabiliriz. Her etnik kökenden öğrenci dilediği dili öğrenebilir. Bu durum dil öğretimidir ve aklı başında hiç kimse buna hayır demeyecektir.  Ancak; aynı topraklarda yaşayıp bir birinin dilinden anlamayan kabilelere dönüşmek istemiyorsak resmi eğitim dilimizden vazgeçmemeliyiz.

Başta Kürt Aydınları olmak üzere tüm sivil toplum örgütlerini ve siyasileri var oluş gerekçeleri üzerinden sorumluluğa, akla ve sağduyuya davet ediyor, saygılar sunuyorum.

Cansel Güven

X